Kamu Diplomasisi Kim Buldu? Küresel ve Yerel Perspektiflerden Bir Yolculuk
Diplomasiyi hep kravatlı liderler, gizli toplantılar, kırmızı halılarla mı ilişkilendiriyorsun? Oysa diplomasinin kalbi artık halkta atıyor. “Kamu diplomasisi kim buldu?” sorusu sadece tarihsel bir merak değil; aslında dünyayı nasıl algıladığımızın, iletişimi nasıl dönüştürdüğümüzün hikâyesi. Bu yazıda, hem küresel hem de yerel gözle, kamu diplomasisinin köklerini, evrimini ve farklı toplumlarda kazandığı anlamları birlikte keşfedelim.
—
Kamu Diplomasisinin Doğuşu: Bir Kavramın Hikâyesi
Kamu diplomasisi (public diplomacy) kavramı ilk kez Edward R. Murrow tarafından 1960’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanıldı. Murrow, dönemin efsanevi gazetecilerinden biri olmanın yanı sıra ABD Enformasyon Ajansı’nın başkanıydı.
O, diplomasiyi yalnızca devletler arası müzakere olarak değil, halktan halka iletişim olarak tanımladı. Yani bir ülkenin “görünür yüzü” sadece elçileri değil, kültürü, sanatı, dili, medyası ve insan hikâyeleriydi.
—
Küresel Perspektif: Gücün Yumuşak Hâli
Kamu diplomasisi, 20. yüzyılın ortalarından itibaren “soft power (yumuşak güç)” kavramının parçası haline geldi. Harvard’lı siyaset bilimci Joseph Nye, 1990’larda bu ilişkiyi netleştirdi:
> “Bir ülkenin gücü, zorlamadan değil, başkalarının ona hayran olmasından gelir.”
ABD, Japonya, Fransa, Güney Kore gibi ülkeler kamu diplomasisini stratejik bir kimlik aracı olarak kullandı.
ABD, Hollywood ve popüler kültürle dünya kamuoyuna ulaştı.
Japonya, anime, teknoloji ve disiplin kültürüyle sempati topladı.
Fransa, dili ve sanatıyla kültürel diplomasiye yön verdi.
Güney Kore, K-pop ve dizilerle 21. yüzyılın en başarılı kamu diplomasisi örneklerinden birini yarattı.
Verilere bakarsak: British Council’ın 2022 raporuna göre, bir ülkenin kültürel görünürlüğü arttıkça, o ülkeye yönelik olumlu algı ortalama %34 oranında yükseliyor.
Yani kamu diplomasisi artık sadece “diplomasi” değil, duygusal bir etkileşim ekonomisi.
—
Yerel Perspektif: Türkiye ve Kamu Diplomasisinin Anadolu Yorumu
Peki bu kavram Türkiye’de nasıl şekillendi?
Aslında Türkiye, tarih boyunca “kamu diplomasisi” uygulamalarını resmi olarak adlandırmadan bile deneyimledi. Osmanlı dönemindeki elçilik raporlarından seyyah anlatılarına, Anadolu’nun misafirperverliğine kadar uzanan bir iletişim kültürü vardı.
Modern anlamda ise Türkiye’de kamu diplomasisi, 2000’li yıllarda belirginleşti.
Yunus Emre Enstitüsü, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), TRT World gibi kurumlar bu anlayışın çağdaş temsilcileri oldu.
Ama fark şu: Türkiye’nin kamu diplomasisi, Batı’dakinden farklı olarak duygusal ve insani temellere yaslanıyor.
Bir köye yapılan su kuyusu, bir yardım kampanyası, bir Türk dizisinin duygu yüklü sahnesi… Bunlar, resmi beyanlardan çok daha etkili bir kamuoyu bağı kuruyor.
—
Farklı Kültürlerde Farklı Anlamlar
Kamu diplomasisi evrensel bir kavram olsa da, her toplum onu kendi aynasında yeniden tanımlar.
Batı toplumlarında kamu diplomasisi stratejik bir “imaj yönetimi”dir.
Doğu toplumlarında ise “karşılıklı saygı ve misafirperverlik” üzerinden ilerleyen bir insani bağdır.
Afrika ülkelerinde kalkınma projeleri ve eğitim burslarıyla güven inşa edilirken,
Latin Amerika’da müzik, dans ve festival kültürü aracılığıyla kültürel diplomasi yapılır.
Yani kamu diplomasisi bir ülkenin kalbini anlatma biçimidir. Bu yüzden her yerde farklı tınılar taşır.
—
Kamu Diplomasisinin Evrimi: Devletlerden İnsanlara
Bugün artık kamu diplomasisinin aktörleri sadece devletler değil.
Sosyal medya fenomenleri, sanatçılar, sporcular, hatta sıradan vatandaşlar bile farkında olmadan kendi ülkelerinin kültürel elçileri haline geliyor.
Bir Türk genci YouTube’da Türk kahvesi tarifi paylaşırken, aslında bir diplomatik köprü kuruyor.
Bir Japon sanatçının Türk motiflerinden ilham alması da aynı şekilde kültürel etkileşimin bir sonucu.
Bu noktada kamu diplomasisi artık sadece “kimin bulduğu” değil, kimin yaşattığı sorusuna dönüşüyor.
—
Geleceğe Bakış: Kamu Diplomasisinin İnsan Yüzü
Yapay zekâ, dijital medya ve küresel krizler çağında kamu diplomasisi yeniden tanımlanıyor.
Artık mesele “ülkeni nasıl anlattığın” değil, “dünyayı ne kadar dinlediğin.”
Yeni nesil kamu diplomasisi, karşılıklı öğrenmeye ve birlikte üretmeye dayanıyor.
Bir ülke imajını sadece filmlerle değil, samimi hikâyelerle inşa edebiliyor.
Ve belki de en önemlisi, bireyler artık bu hikâyenin başrolünde.
—
Kamu diplomasisi kim buldu sorusunun cevabı tarih kitaplarında yazıyor olabilir, ama onu kim yaşatıyor sorusunun cevabı biziz. Her paylaşım, her jest, her kültürel etkileşim bu kavramı yeniden tanımlar. Peki sen olsaydın, ülkenin hikâyesini dünyaya nasıl anlatırdın?