Eski Koltuklara Ne Denir? Öğrenmenin Nesneler Üzerinden Okunması
Bir Eğitimcinin Daveti: Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü
Bir eğitimci olarak, öğrenmenin yalnızca sınıf duvarlarıyla sınırlı olmadığını, her nesnenin bir öğreticiye dönüşebileceğini bilirim. Eski koltuklar… Belki evimizin köşesinde, belki okulun koridorunda, belki de bir anının içine sinmiş bir biçimde karşımıza çıkar. “Eski koltuklara ne denir?” sorusu, ilk bakışta bir nesneye verilen ismin ötesinde görünür. Oysa pedagojik açıdan bu soru, öğrenmenin sürekliliği, hafızası ve dönüşümü üzerine derin bir metafora dönüşür. Çünkü her eski koltuk, bir öğrenme sürecinin oturduğu, kalktığı ve yeniden şekillendiği bir sahnedir.
Pedagojik Bir Perspektif: Nesneler Öğretir mi?
Eğitim kuramları, özellikle yapılandırmacı öğrenme teorisi, bilginin birey tarafından aktif olarak inşa edildiğini savunur. Bu bağlamda eski koltuk, sadece bir oturma nesnesi değil; bireyin geçmiş deneyimlerini, toplumsal değerlerini ve duygusal bağlarını inşa ettiği bir öğrenme nesnesidir.
Bir çocuğun dedesinin koltuğuna oturup onun hikâyelerini dinlemesi, yalnızca sözlü bir aktarım değil; aynı zamanda kültürel bir öğrenmedir. Bu koltuk, bilginin nesilden nesle taşındığı bir pedagojik alan hâline gelir.
Davranışçıdan Yapılandırmacıya: Koltuğun Üzerindeki Öğrenme Modelleri
Davranışçı öğrenme yaklaşımına göre, koltuk yalnızca bir uyaran ve tepki ilişkisinin parçasıdır: Otur, dinlen, kalk. Ancak yapılandırmacı pedagojide, koltuk bir deneyim alanına dönüşür. İnsan, o koltukta sadece oturmaz; düşünür, hisseder, gözlemler.
Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, çevreyle kurulan her etkileşim, yeni bir şema oluşturur. O hâlde, “eski bir koltukta oturmak”, geçmişle bugün arasında köprü kuran bilişsel bir eylemdir. Eski koltuk, hem bilginin maddi temsili hem de bireysel dönüşümün metaforudur.
Toplumsal Öğrenme: Koltukların Hikâyeleri
Toplumsal öğrenme kuramı (Bandura), bireylerin gözlem yoluyla öğrendiğini vurgular. Eski koltuklar bu anlamda toplumsal modellerin de sembolüdür.
Bir okulun öğretmenler odasındaki yıpranmış koltuk, yılların deneyimini, yüzlerce eğitmenin sesini ve fikirlerini taşır. Her oturum, bir başka pedagojik aktarımı içerir. Her leke, bir öğrenme izidir. Dolayısıyla eski koltuk, sadece geçmişin değil; kolektif öğrenmenin sessiz tanığıdır.
Peki biz, kendi öğrenme alanlarımızda “eski koltuklarımızı” fark ediyor muyuz?
Öğrendiğimiz bilgileri, eski deneyimlerimizin üzerine mi inşa ediyoruz, yoksa her defasında sıfırdan mı başlıyoruz?
Pedagojik Yenilenme: Eski Koltukları Onarmak
Eski koltukları onarmak, aslında öğrenme süreçlerini yeniden yapılandırmak gibidir. Öğrenci merkezli eğitimin temel ilkelerinden biri, geçmiş bilgilerin yeni öğrenmelere zemin oluşturmasıdır. Tıpkı bir koltuğun yeniden döşenmesi gibi, öğrenme de geçmiş deneyimlerin üstüne yeni bir kumaş giydirir.
Bu süreç, hem bireysel hem de toplumsal yenilenmeyi beraberinde getirir. Eski koltuklar, bu anlamda pedagojik bir metafor hâline gelir: Geçmişi reddetmeden, onu dönüştürerek geleceğe taşımak.
Eski Koltuklar ve Duygusal Öğrenme
Eğitimde bilişsel süreçler kadar duygusal öğrenme de önemlidir. Eski koltuk, duyguların mekânıdır. Orada oturmak, geçmişle temas etmektir. Bu temas, öğrenmeyi kalıcı kılar çünkü insan yalnızca akılla değil, duyguyla da öğrenir.
Bir öğretmenin yıllarca aynı koltuğa oturması, öğrenciler için bir güven sembolü olabilir. Bu da öğrenme ortamında aidiyet hissini güçlendirir. Aidiyet, eğitimin görünmeyen ama en etkili bileşenlerinden biridir.
Öğrenmenin Simgesi Olarak Koltuk
Eski koltuk, zamanla bir öğrenme sembolüne dönüşür. Tıpkı bir kitap gibi, bir sınıf gibi ya da bir öğretmen gibi, koltuk da bilgiyle ilişki kurmanın yollarından biridir. Her yıpranmış dikiş, her eskimiş kumaş, bir öğrencinin ya da bir öğretmenin izini taşır.
Bu yüzden “eski koltuklara ne denir?” sorusuna pedagojik açıdan tek bir yanıt vermek zordur. Çünkü o koltuk, birinin bilgiyle, bir başkasının duyguyla kurduğu bağın adı olabilir.
Sonuç: Kendi Öğrenme Koltuğumuz Nerede?
Öğrenme, çoğu zaman farkına varmadan gerçekleşir. Bazen bir sınıfta, bazen bir sohbetin arasında, bazen de bir eski koltuğun sessizliğinde…
Belki de kendimize şu soruları sormalıyız:
– Hangi koltuklarda öğrenmeyi öğrendim?
– Hangi deneyimlerimi onarmadan geleceğe taşıyorum?
– Öğrenmeyi sadece bilgiyle mi, yoksa duyguyla mı ilişkilendiriyorum?
Belki de cevap, o eski koltuğun derinliğinde saklıdır. Çünkü öğrenme, bazen yalnızca oturup düşünmektir — geçmişin üzerinde, geleceğe doğru.