İçeriğe geç

Kıyamet günü ilk elbiseyi kim giyecek ?

Kıyamet Günü İlk Elbiseyi Kim Giyecek? Güç, İdeoloji ve Vatandaşlık Üzerine Siyasi Bir Okuma

Toplumsal düzenin, güç ilişkilerinin ve iktidar yapılarının nasıl kurulduğunu sorgulayan bir siyaset bilimci için “Kıyamet günü ilk elbiseyi kim giyecek?” sorusu yalnızca metafizik bir merak değil, aynı zamanda derin bir siyasal imgedir. Bu soru, sembolik olarak “kimin önce hakka kavuşacağı” ya da “kimin öncelikli olduğu” üzerinden bir iktidar sorgulamasına dönüşür. Çünkü her çağda, her toplumda “ilk” olmanın ardında bir güç ilişkisi, bir hiyerarşi ve bir anlam mücadelesi vardır.

Güç İlişkilerinin Kıyamet Sembolizmi

İktidar, yalnızca yönetme değil, aynı zamanda sembolleri kontrol etme sanatıdır. “Kıyamet günü ilk elbiseyi kim giyecek?” ifadesi, dini ve politik sembolizmin kesiştiği bir noktada durur. Elbise, burada yalnızca bir giysi değil; statü, temsiliyet ve yeniden doğuşun metaforudur.

Toplumlarda iktidar sahipleri —yani yöneticiler, kurumlar ve ideolojik liderler— tarih boyunca “yeniden doğuş” ya da “diriliş” temasını kendi güç meşruiyetlerini pekiştirmek için kullanmışlardır. Kıyamet günü bu anlamda bir eşitlenme değil, tam tersine, güç ilişkilerinin sembolik olarak yeniden kurulmasıdır. Kim ilk giyinecekse, o yeniden düzenin simgesel kurucusudur.

Bu açıdan bakıldığında, “ilk elbiseyi giyen” kişi, yalnızca dini değil, siyasal bir önceliğin de temsilcisidir. Tıpkı devletin kriz zamanlarında “önce kim konuşacak” ya da “kimin sesi duyulacak” sorularının belirleyici olduğu gibi, kıyametin de kendi politik dili vardır.

Kurumlar, İdeoloji ve Toplumsal Hiyerarşi

Modern siyaset bilimi bize şunu öğretir: kurumlar yalnızca yasalarla değil, sembollerle işler. Kıyamet metaforu, bu kurumsal sembollerin yıkıldığı ve yeniden kurulduğu bir anı temsil eder. Devletin, dinin, ideolojinin ve vatandaşlığın temelleri yeniden sorgulanır.

İdeoloji, bu süreçte en güçlü aktörlerden biridir. Çünkü hangi inanç sistemi olursa olsun, “kimin önce dirileceği” veya “kimin daha değerli olduğu” söylemi, ideolojik bir tercihtir. Bu, modern dünyada da geçerliliğini korur: Kim önce aşı olur, kim önce yardım alır, kim önce konuşur — tüm bu sorular, kıyamet metaforunun dünyevi izdüşümleridir.

Vatandaşlık kavramı da burada önem kazanır. Eşit yurttaşlık iddiası, “ilk” olma arzusu ile çatışır. Herkesin eşit olduğu bir dünyada “ilk elbiseyi kim giyecek?” sorusu, aslında eşitliğin ne kadar yüzeysel kaldığını gösterir. Toplum, görünürde eşit olsa da, fiiliyatta güçlü olanın sesi daima önce duyulur.

Cinsiyet ve Gücün Yönleri: Erkek Stratejisi, Kadın Katılımı

Siyaset bilimi cinsiyetle birlikte düşünüldüğünde, güç dağılımının farklı yönleri ortaya çıkar. Erkekler tarih boyunca iktidarın yapısal ve stratejik yönlerine odaklanmışlardır. Onlar için “ilk elbiseyi giymek”, gücün, düzenin ve statünün sembolüdür. Kıyamet metaforu erkek zihniyetinde bir “yeniden kuruluş” anıdır: kim kontrolü ele alacak, kim sistemi yeniden tasarlayacak?

Kadınlar ise bu sembolizmi daha ilişkisel ve katılımcı bir düzlemde yorumlar. Onlar için “elbiseyi giymek”, dayanışmanın, direnişin ve ortak yeniden doğuşun metaforudur. Demokratik katılım fikri, kadınların toplumsal etkileşim biçimlerinde belirginleşir. Onlar, gücün merkezinde değil, çevresinde örülen dayanışma ağlarını temsil ederler. Bu nedenle “ilk” olmanın anlamı, kadın bakışında bireysel bir üstünlükten ziyade kolektif bir uyanıştır.

Vatandaşlık ve Dirilişin Politik Yorumu

Toplum, kıyamet fikrini aslında kendi siyasal dönüşümünün bir yansıması olarak yaşar. Değişim dönemlerinde insanlar, “yıkımdan sonra kim ayakta kalacak?” sorusuna yanıt arar. Bu sorunun modern versiyonu şudur: Kriz sonrasında kim lider olacak, kim söz hakkına sahip olacak, kim yeniden yükselecek?

Bu noktada vatandaşlık, “yeniden doğuşun hakkı” anlamına gelir. Vatandaşın sesi, kıyametin sessizliğini bozan ilk sestir. Ancak bu sesin duyulması, toplumsal eşitsizliklerle gölgelenir. Dolayısıyla, kıyamet günü ilk elbiseyi giyecek olan, çoğu zaman “sistemin içinde zaten güçlü olan” kişidir.

Provokatif Bir Soru: Kıyamet Her Gün Yaşanıyor Olabilir mi?

Belki de “Kıyamet günü ilk elbiseyi kim giyecek?” sorusunun cevabı gelecekte değil, bugünlerde gizlidir. Her ekonomik kriz, her siyasal değişim, her toplumsal dönüşüm küçük bir kıyamettir. Her yıkımın ardından birileri önce toparlanır, birileri ise yeniden başlamaya geç kalır.

Peki sizce, günümüz dünyasında bu “ilk elbiseyi” kim giyiyor? Devlet mi, sermaye mi, halk mı, yoksa görünmeyen bir ideoloji mi?

Siyaset bilimi bize, kıyametin yalnızca bir son değil, her gün yeniden kurulan bir düzen olduğunu hatırlatır. Ve o düzenin içinde, “ilk elbiseyi giyen” her zaman güçlü olandır — ama bu güç, artık yalnızca iktidarın değil, farkındalığın da gücüdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money